bazen öyle çaresiz, çıkışsız kalırız ki.. hiç bir yol yoktur .. bir kısır döngü içinde gider geliriz.. tutunamayız.. nefes alamayız.. ama bütün bu yoksunluğun içinde yine de bir an gelir yaşamaya alışırız.. sanki bu kendiliğinden olur.. sanki zamanla daha da güçlenir bünyemiz.. direncimiz artar.. belki farkındayız belki değiliz ama güçlenmenin ilk eylemi sanırım durumu kabullenmekle başlıyor.. yani direnmenin ilk şartı kabullenmek.. bazıları bunu sevmez.. yenilgi gibi görür. tam tersine benim için kabullenmek, yüzleşmek olumlu bir şeydir.. güçlü kılar ve acıyı hafifletir.. ama bu kabullenişin devamında mücadele ve direnmekte olmalıdır yine de.. bezginlik başladığı anda yenilgi de kaçınılmaz olur yoksa..
efsanevi mitolojik kahraman sisyphos’un kayasını her gün tepelere yuvarlamaktan vazgeçmediği gibi.. ertesi gün aynı yerde bulacağını bile bile.. zamanla kayasından daha güçlü hale geldiği gibi.. bu anlamsızlık içinde bile yaşam üstün gelmiştir..
işte bu hazin durum bana çok kahramanca gelmese de üzüntü verse de, çok değil, azıcık derine inersek kendi çaresizliğimizle- kendi kaya’mızla yüzleşir, kalırız.. hiç bir farkımız yoktur bazen..
“le mythe de sisyphe- sisyphos soyleni” isimli denemesinde sisyphos’u anlamsızlığın bir simgesi olarak tanımlayan albert camus, insanın yaşamın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker ve sisyphos’u anlamsızlığı akıl ve bilinç gücüyle yenen insan kahraman olarak niteler.
sisyphos;
bir kayayı dağın tepesine çıkarmak, ardından taşın aşağı düştüğüne tanık olmak ve aynı taşı tekrar tepeye çıkarmakla cezalandırılmıştır, sonsuza kadar.. tanrılar tarafından lanetlenmiş, hiç bir kurtuluş ümidi olmayan sisifos, taşın düştüğü anlarda camus’a göre içinde bulunduğu durumun saçmalığını kavrar, uyanır ve kaderiyle yüzyüze gelir: sonsuza kadar sürecek bir işkence.. işte bu an, sisifos’un bilince kavuştuğu andır..
ne zaman olacağı belirsiz ve dayanaksız bir kurtuluş umuduna bel bağlamak yerine, bu işkencenin sonsuza kadar süreceği gerçeğiyle yüzleşen ve bu kaderini kabul edip aşağı inerek taşı tekrar yukarı çıkartmaya başlayan sisifos, en alasından absürd bir kahramandır artık.. bu boyun eğme değil, başkaldırıdır..
sisifos’un tanrılara karşı kazandığı bir zaferdir.. çünkü tanrılar, sonsuz bir işkence cezasıyla elinden tüm ümidini alarak ona kötülük yapmak istemişler, ümidini kaybeden sisifos ise, bu kaderiyle yüzleşerek ve uyanarak ümitsizlik ve anlamsızlık içinde kendi kurtuluşunu yaratmıştır..
aşağıdaki yazı ise albert camus’nun can yayınevinden basılan sisifos söyleni adlı kitabından.. kitabı fransızca aslından tahsin yücel çevirmiş.. tahsin yücel, fransızca ‘absurde’ kelimesini ‘uyumsuz’ şeklinde çevirmiş..
‘sisyphos’u dağın eteğinde bırakıyorum! kişi yükünü eninde sonunda bulur. ama sisyphos tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün sadıklığı öğretir. o da her şeyin iyi olduğu yargısına varır. bundan böyle, efendisiz olan bu evren ona ne kısır görünür, ne de değersiz. bu taşın ufacık parçalarının her biri, bu karanlık dağın her madensel parıltısı, tek başına bir dünya oluşturur. tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. sisyphos’u mutlu olarak tasarlamak gerekir.’
albert camus
‘hayatımızda ki tüm zorluklara ve kaya’lara rağmen yaşamaya devam etmek belki de kendimizi bağışlayabileceğimiz bir şeydir..’
sevgimle..
‘Taflan’